Sevdiklerimizle birlikte yaşarken kıymetlerini pek bilmeyiz,onlardan ayrılınca da
kalbimiz elemli,gözlerimiz nemli,beynimiz sancılı gariplikle hüzün sarar
benliğimizi,acı tatlı anılar canlanır hayalimizde, ahlarla eyvahların acısıyla
kıvranırız bir ömür boyu…
Pişmanlığımızın vermiş olduğu çaresizliğimizle,bir çok yanlışlarımızın doğru
olduğuna inanarak nasıl yaşadığımızın elemli kederiyle,yanılgılarımızı algılayıp
anlasak da kadir kıymet bilmezliğimize içerleriz, duyguyla düşüncelerimizin
iniltisiyle de hasret çekerek, bir zamanlar özlemediklerimizin özlemiyle yanarak
kahırlanırız…
Hayatımızla birlikte hayatların sonuz olmadığını bildiğimiz halde,ölümlerin
bizlere anlattığından bihaber günü birilik yaşarken,duygusuzluğun vermiş olduğu duyarlılıkla, değersiz değerlere değer vererek bir hayat tarzı benimseriz,kendimize göre kendimizce haklı gerekçeler bularak her nedense…
Yaratılışla yaşatılışın gafletiyle yaşayan bizler,refahın sunmuş olduğu
cazibeyle,desinlerin girdabında dönerek,bir yandan şeytanla avenesini memnun ederken,bir yandan da hayata hayat vereni memnun etmeye çalışırız kendi kendimizi avutarak,ölüm gelip bizleri kucaklayıncaya kadar…
Ayrılıkların en zoru, en acı vereni toprağa terk edilen yakınlarımızdır,vuslata geçiş kapısı olduğu gibi sonsuzluğa ilk adım olsa da ölüm,yine de unuturuz zamanla. ne kadar sevsek de sevdiklerimizi…
Yokluktan varlığa gelenler,topraktan alınan gıdalarla erkek de
spermaya,kadında yumurtalığa dönüşerek,ana rahmindeki
tuvalde,boyalarla fırçalar kullanılmadan iç ve dış organların oluşumunun,canlı
resim olarak çizilirken,muhteşem cazip ve sistematik bir güzellikte estetik olarak
hatasız ve kusursuz resmedildikten sonra,onun ihtiyaçlarının en ince teferruatına kadar yaratılarak hayatını sürdürebilmesi için sunulan nimetlerin farkında olmayanların/farkların da farkı da olmayacağından,kendi değerleriyle birlikte başkalarının da değerlerini bilemeyeceğinden,toprağa terk edilenlerin de değerlerini bilmesi mümkün olmayacaktır… Ölümü yaşarken öldürenler,ölümsüzlüğün sonsuzluğa götüren bir vasıta olduğunu bilirler, sevdiklerine ölümlerinden önce sahip çıktıkları gibi,öldükten sonra da sahip çıkarlar… Hissetmeyen kalpler,fikirsiz beyinler,kirlenmiş bedenler yaşarken canlı cenaze değiller de nedir?… Hayatla ölüm onları yoktan var edip yaşatanın imzasıdır…
Ölüm aklına gelince benliğini sarar sancı. İnanıyorsan ahrete bu nasıl ahret inancı?
O SON
Gözlerin kayıp ellerin ellerimden çözüldüğünde.
Soldu dudağın solgun yüzünün renginde.
Son perdenin son sahnesiydi anladım kesilince nefesin.
Feryatla sarılsalarda nafile uçmuştu kuşun boştu kafesin.
Hiç unutulmaz sanmıştım seni ey gönüller sultanı.
Nasıl da unuttular zamanla seninle geçirilen her anı.
Unutanlar unutmazdı samimi olunsaydı eğer.
Arzulara bağlı sevgiler kabre kadarmış meğer.